18 Aralık 2013 Çarşamba

Prag

Aliye o gün çok heyecanlıydı çünkü arkadaşı ile planladığı bayramda Prag tatiline gitmek üzereydiler. Esasında birçok tur firmasının ayarladığı Prag, Viyana, Budapeşte turları genelde revaçtaydı ama onlar tek şehir olsun doya doya gezsinler istiyorlardı. Hem tatil süreleri kısaydı bu sefer. Tam kış ortasında gidiyor olmak biraz soru işareti yaratıyordu ama yine de bu maceraya atılmaya değerdi.

Uçaktan inip onları karlar altında beyaz bir şehir karşılayınca şaşırmışlardı. İstanbul'da hava gayet iyiydi. Otele gitmeden turla birlikte kısa şehir turuna başladılar önce. Sonrasında da serbest zaman. Prag'ın ona hissettirdikleri burasının bir masal şehri olduğuydu. Üçyüz dörtyüz yıllık binalar, ünlü köprüleri, köprülerin üzerinde ki heykeller, şehrin her köşesindeki sanat aktiviteleri reklamları büyülü bir ortam sunuyordu. Burası bir aşk şehriydi. Aliye'nin hissettiği buydu, burada ya aşık olunmalı, ya da sevdiğinle gezmeliydi insan.

O dört günlük geziden döndüğünde sanki oradaymış gibi hala hatırladığı o kadar çok anılar biriktirmişti ki, şimdi yıllar sonra bile tazeydi hafızasında. Mesela ilk öğlen büyük saat kulesinin altındaki kafelerden birinin önünde durup saatbaşı çıkan heykelleri beklemeleri idi. Bu heykellerden birinin, korsana benzeyenin, Avrupa'ya savaşmaya gelen Türk / Osmanlı yeniçerisi olduğunu söylemişti rehberleri. Ama tatilin en unutulmaz anı, ilk gece yine bu meydana bakan kafelerden birinde soğuktan tir tir titreyecek otururken, garsonun kucaklarına kocaman sıcacık bir battaniye getirmesi ve içtikleri o sıcak çikolatanın tadı idi ve meydanı, ışıkları seyretmek...

Tatilin diğer bir farklı anı Karlovary gezisi idi, nehrin iki yanına dizilmiş aynı tip, farklı renklerde bir sürü ev ve bu kaplıca şehri, Bohemya kristalleri satan dükkanlar, bu şehrin Yalova Termali'ni oluşturmak için Atatürk'e ilham olması, ellerinde küçük porselen maşrapalarla yoldan akan suyun biriktiği havuzlardan şifalı sulardan içmek çok keyifli gelmişti. Yoksa bu gezide ki herşey mi güzel geliyordu ona.

Terezin Yahudi Kampı'nı görene kadar bu fikirdeydi. Ama o terkedilmiş hissi yaratan, toplama kampının sokaklarında, insanların insanca olmayacak şekilde kaldıkları odalar, yıkandıkları banyolar ve gaz odalarında gezerken midesi bulanmıştı. Filmleri izlerken bu hisleri, gerçek olabileceğini düşünmüyordu insan bu kadar. Oradan biran önce kaçmak istemişti.

Bu planlarının ötesinde güzel geçen tatilden geriye hala tekrarladığı bir cümle kalmıştı, ilk defa dar sokaklarında gezerken aklına düşen. "Bu şehirde bir sürede olsa yaşamayı çok isterim."...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder