23 Ağustos 2014 Cumartesi

Kadınlar Cesurdur...

Neden mi attım bu başlığı, çünkü Kürk Mantolu Madonna'yı okudum gecikmelide olsa, Sabahattin Ali'yi keşfettim bu kadar sene sonra, ve kitabın bende bıraktığı iz, işte tam bu oldu.

Sabahattin Ali ilk defa Altan Öymen'in anılarını okurken dikkatimi çekti, nedense o Nazım Hikmet gibi kitlelere ulaşamamıştı sanki, aynı dönemlerden, benzer sıkıntılardan geçtikleri halde. Ölümü, arkasındaki sır perdesi merakımı uyandırdı, bu dünyadan soru işaretleri, belirsizliklerle ayrılmak dokundu bana sanırım.

Sonra son senelerde en çok okunanlarda Kürk Mantolu Madonna isimli romanının hep bulunması merakımı celbetti, ama hep bir bahanem vardı, elimde çok kitap var, şimdi zamanım yok vs.




Bir gün D&R'da dolaşırken ( bir amacım olmadan, huzurla, mutlulukla dolaşırım kitapçılarda), en çok satanlar raflarının önünde yaşlı bir bayan, "okumadıysanız, tavsiye ederim, çok güzel" deyince daha fazla ertelemenin zamanı değil dedim ve o gün aldım, bundan bir kaç ay önceydi.

Şu aralar, evde zaman geçirmek ve kitap okumak en zevkli aktivitelerimden olduğundan yeniden, (eh önümüzdeki 6 ay - 1 senede buna pek fırsatım olmayabilir :)) ) arka arkaya kitap okumaktayım. Aldım elime Kürk Mantolu Madonna'yı, başladım ve kısa sürede bitti. Oldum olası klasik Türk Edebiyatını sevdim, dilinden, anlatımından çok keyif aldım. Araba Sevdası'ndan başlayıp 50ler, 60lara kadar ki Türk Edebiyatı favorim oldu hep. Ondan bu kitabı ve anlatımını da çok sevdim.

Ama özellikle sonlarındaki kadın karakterin fedakarlıkları ve en önemlisi cesareti beni benden aldı. Kadın daha cesur, bunu hatırlattı yeniden bana. Tüm kırılganlıkları, hassaslıklarına rağmen, daha güçlü, daha cesur. Yıkılıp yıkılıp ayağa kalkması ve devam etmesi yoluna, bilmiyorum beni çok etkiledi.

Ondan sonra herkes duysun, herkese tavsiye edeyim dedim, instagram ve facebooka koydum, ama bu kadar çok ilgi, bu kadar çok okuyan ve beğenmiş ""kadın"" olduğunu görünce şaşırmadım değil, yalnız değilmişim dedim kendime :)

Kitaptan altını çizdim bazı yerlerinde, hoşuma gidenler köşesi mi desek ne :

"Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"

"Anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız. Bu o kadar mühim bir felaket mi? Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur..."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder