20 Aralık 2014 Cumartesi

Anneannemin Düğme Kurabiyesi

Burası hiçbir zaman yemek tarifi blogu olmadı, bundan sonra da olmayacak. Ama geçen gün hatırladığım eskilerden bir kurabiyenin tarifini annemlerden soruştururken, aklıma bir proje geldi. Çevremdekilerden onlara, onların anneleri, büyükannelerine ait eski tarifleri toplayıp, denedikçe buradan paylaşmaya, projemi de unutulmamasıgerekentarifler hashtagi ile yayınlamaya karar verdim. Çünkü şimdi bunları toparlamazsam, ileri nesillere aktarma şansımızı kaybedeceğiz hissine kapıldım.

Bu projeye ilk yukarıda bahsettiğim kurabiye ile başladım, anneme sorduğumda bunun rahmetli anneannemin düğme kurabiyesi olduğunu söyledi, tarifte teyzemden geldi. Bana da hemen yapmak düştü. Kendimi mutfakta mucizeler yaratan biri gibi görmesemde, sonuç çok başarılıydı. Aynı hatırladığım o lezzet ortaya çıktı. Hele birde damak tadına güvendiğim eşimden de tam not alınca paylaşmak istedim.

Tarif şöyle:

Düğme Kurabiye

200 gr margarin veya tereyağ

1/2 kg un                   
1 küçük bardak şeker (iri çay bardağı veya büyük olmayan su bardağı)
1 çay kaşığı karbonat                 
2 yumurta    (yumurtalardan birinin beyazını ayır)            

Unu ve oda sıcaklığında bekletilmiş margarin veya tereyağını yoğuruyoruz,  ortasına diğer malzemeleri koyup yoğurmaya devam ediyoruz.
Elimizle yuvarlak şekil verip, önce ayırdığımız yumurta beyazına (öncesinde biraz çırpın) sonra tozşekere buluyor, ortasına fındık koyup 170 - 180 derecede önceden ısıtılmış fırında pembeleşene kadar pişiriyoruz.

Ve sonuç ta ta taaaam :)


Benden şimdilik öyle havalı yemek fotoğrafları beklemeyin, belki zamanla o da olur, amacım yemek blogu yapmak olmadığından olmayabilirde...

Bu tarifin sahibi ve bu projenin başlamasına vesile olan canım anneanneciğimi de buradan anmadan geçemem. Güleryüzlü, melek kalpli, güzel kadın anneanneciğim, seni çok özlüyoruz


14 Aralık 2014 Pazar

Ataturk Parkı - Baku


Bu parkın hikayesini bilmiyorum, bilen varsa bana yazsın, inanın merak ediyorum ama şehrin ortasında Atatürk Park görünce doğrusu şaşırdım. İçinde bir çok kafe ve restoranlar var, bunlardan biride bizim Özsüt, bu haftasonu keşfimiz burasıydı...






Badılcan Maceramız :))

Dün kızımla ilk defa badılcan taksilere binip bir yerlere gitmeyi tecrübe ettik. Eh şehirde yeni olunca ve 3 aylık bir bebekle dışarı yalnız çıkınca herşey göze meydan okuma gibi gelebiliyor. 

Bizde giderken evimizin yakınlarındaki Mado'nun önünde rahatlıkla bulabildiğimiz badılcan taksilere  (london taxi) binmeyi tercih ettik. Neden badılcan deniyor, çünkü Londra'da ki gibi siyah değil, patlıcan moru. Buradan da kelime haznemize bir tane daha ekleme yapıyoruz. Patlıcan = Badılcan :))


Bu taksileri hem taksimetre ile çalıştıklarından hemde bebek arabasını açık halde içine bindirebildiğim için tercih ettim ve etmeye devam edeceğimi sanıyorum.

Şoför oldukça yardımcıydı, burada genelde insanlar öyleler zaten. Bebek arabasını bir yerden indirmek, çıkarmak problem olmaktan çıktı. Yardım istemeseniz bile gören biri koşuyor.

Neyse bizim şoförden rica edince o da inip arabayı arka tarafa bindirdi, bu ilk binişimiz değildi, ama daha öncesinde, babası arabayı kontrol ettiğinden ve ben turist gibi gittiğimden farketmemişim ki, yerdeki hafif eğim yüzünden, pusetin tekerleklerine ayaklarımla fren yaptırmak ve elimle de sabitlemek zorundaymışım :) Yani eller ayaklar dört bir yanda bir seyahat oldu benim için ama ufaklık uyudu mışıl mışıl.



Gideceğimiz noktaya vardığımızda şoför "Xanım burası galiba" diye seslendi önden. İlk geldiğimde kadınlara hitap ederken Xanım = Hanım diye seslenmelerine alışık olmadığımdan üstüme alınmıyordum, ama artık seslenildiğinde bakıyorum :))

Dönerken ise, bineceğimiz noktadan bu badılcan taksilerden pek geçmediğinden *9000 numarayı arayıp sipariş verdik. Bu da güzel bir özellik, bu numarayı arayıp nereden nereye gideceğinizi söylediğinizde, en yakındaki boş badılcan taksiyi size gönderiyorlar. Yolda kalma derdimiz olmuyor böylelikle.


9 Aralık 2014 Salı

Targovi - Pazar Gezintisi :)

Artık biraz biraz düzeni oturtmaya başlayınca, haftasonu programı yapalım dedik, program dediğimde öyle ahım şahım birşey değil, kız hava alır, bize de bir değişiklik olur düşüncesi...

Bunun için bu mevsimde en uygun mekanlardan biri ( eğer alışveriş merkezi seçenekler arasında değilse) Targovi Caddesi. Burası bizim Taksim - İstiklal Caddesi'ne benzeyen trafiğe kapalı, eski mimari görünümlü binaların, dekorasyon, süslemelerin olduğu, bol bol kafe, restaurant barındıran, bir kaç sokak ve meydan. Güzel bir yer, alışveriş, yeme, içme, kalabalık hepsini bir arada barındırıyor. 

şu avizelerin gece ışıklandırılmış halini düşünsenize



Bu şehirde genelde olan, küçük küçük havuzlar, değişik, modern sanat eseri kıvamında heykellerin süslediği mekanların bolluğu. Bundan Targovi'de nasibini fazlasıyla almış, doğrusu kendimi şehirde turist gibi hissettim, oradan oraya resim çekmeye çalışırken:)

Bana nedense bir ibadet, bir ritüel yerine getiren kadınları anımsattı, sanki bir ayin gibi


bunun birde elinde şemsiye ile bekleyen kız versiyonu var, ikisi de buluşma noktası olması açısından iyi referanslar



Bir önceki yazımda da belirtmiştim, burada Türk markaların çoğunu corner veya kendi mağazası olarak bulmanız mümkün. Bundan nasibini kafe ve restoranlarda almış. Mado, Midpoint, Köşebaşı,  Günaydın, Özsüt, Namlı ilk aklıma gelenler. Bizde şansımızı bu hafta Midpoint'ten yana kullanınca, aynı kalite ve hizmeti devam ettirmiş olmalarına doğrusu çok şaşırdım. Ne de olsa Dubai ve Cidde'de Köşebaşı, Tike hezimetlerini yaşamıştım. Dekorasyonu biraz şaşaalı idi ise de, bunu da buraya adapatasyon olarak düşünüyorum




Meydan kısmına kocaman bir Noel ağacı kurulmuş bile, geçen hafta geldiğimizde hazırlıyorlardı, şimdi herkes önünde selfie çekiyor :)) Bizde belki yeni yılda aynısını yaparız ;)



Hatta Yeni Yıl için olduğunu tahmin ettiğim küçük bir pazar bile kurulmuştu.


Kendimi bir an Noel öncesi bir Avrupa kentinde geziyor gibi hissetmedim değil.

Targovi'nin gece çekilmiş resimlerini internette gördüm, ışıklarla çok daha güzel oluyormuş, eğer soğuk havalar izin verirse, sarıp sarmalanıp bir gece gelmek gerek...

2 Aralık 2014 Salı

İlk İzlenimler - Bakü

Bir hafta oldu yeni evimize, bir süreliğine evimiz olacak bu şehre gelişimiz. Bu bir hafta nasıl geçti anlamadık, özellikle kendim alışmaktan çok, küçük kızımızın alışmasına mesai harcadığımızdan sanırım. Eh bir miktar oturduysa da düzen hala tam değil :)

Bakü isminin anlamını tam hakederek karşıladı bizi, "rüzgarlı şehir" Bakü'ye gerçekten de oldukça rüzgarlı bir gece de indik, müthiş uğultulu rüzgarı benim için ilk simgesi oldu.

Hava soğuk, rüzgardan dolayı biraz daha soğuk hissedilse de, İstanbul ile aşağı yukarı benzer bir iklimi var. Biz soğuğa rağmen, sarınıp sarmalanıp, gündüzleri dışarı çıkıp küçük bir tur atıyoruz. Yakınımızda küçük bir park var, bu da küçük kızımın hava alması için yeterli :) Yıllarca Arap coğrafyasında yaşadıktan sonra, suratıma çarpan bu soğuk hava benim içinde büyük değişiklik.

Şu bir haftada gözüme çarpanları şöyle bir gözden geçirdiğimde küçük bir liste çıktı, şuan herşey yeni olduğundan ilginç geliyor, bir kaç ay sonra alıştığımda, orjinalliklerini, cazibelerini kaybedecekler, hatta bunu bana söyleyen kişi bu nedenle ilginç bulduğum herşeyin fırsatım varken, resmini çekmemi tavsiye etti. O konuda henüz biraz çekingen davransamda yerine getirilmesi gerekn bir tavsiye

Gözüme takılanlar:


  1. Yaya geçidinden karşıdan karşıya geçerken, arabalar durup yol veriyorlar! Hatta geçen gün koca bir damperli kamyon yol verdi de, aklıma İstanbul Bağdat Caddesini, kentsel dönüşüm furyasında istila eden kamyonlar ve trafiği katledişleri geldi. "Ne medeni bir ülke burası " filan diye geçirdim içimden, "Allahım ben nereye geldim" dedim :)), taa ki bunun nedeninin çok yüksek uygulanan cezalar olduğunu öğrenene kadar. Olsun bizde de güya cezalar var, sallayan kim :)
  2. Sokağa çıkışlarımızda genelde ben ve ufaklık ve bebek arabamız olduğundan ve maalesef her yerde merdivenler, yüksek kaldırımlar bulunduğundan zorluk çekerim sanıyordum. Ama hep uzanan bir yardım eli, arabayı kaldıran birileri oldu. Şükür bu yardımseverliklerine. Bir de yaşlı amcalardan hep şu uyarıyı duyuyorum, "kapat uşaqın kafasını, hava çok soğuk" :) vallahi sıkı sıkıya kapıyorum :)
  3. Fazlasıyla dikkatimi çeken şey, bizim Narimanov parki civarında çok fazla başıboş dolaşan adam var. Yani gerçekten fazla göze çarpıyor, işsizlik çok yüksek seviyede de ondan mı anlayamadım, şehrin diğer yerlerinde de böyle mi, onu da daha tecrübe edemedim. Parka gidiyoruz, parkta banklarda oturan, köşelerde öbek öbek biriken, sallana sallana yürüyen bir sürü adam, ve yaşlı, emekli filan değil, gayet genç insanlar. Ne bileyim garipsedim. 
  4. Yine parkımızda geçen gün gezerken, piknik masaları gördüm, ve birikmiş kalabalık bir erkek grubu, genelde yaşlılardan oluşan, ne ola ki derken, yaklaşınca gördümki, bir kaç grup halinde satranç oynuyorlar, ve tepelerinde onları seyreden de ayrı bir güruh var, hem de açık havada, buz gibi soğukta, ee pes yani, gidin çay evine sıcak sıcak...
  5. Genel olarak Azericeyi koruma çabaları oldukça yüksek (özüne hidmet =self servis) , bazen kulağa saçma gelen bozulmalar yaratmış olsalarda ( Shoppinq edin gibi)
  6. Pahalılık oldukça fazla, bir çok şey Türkiye'nin en az iki katı fiyatında
  7. Aşağı yukarı Türkiye'de ki her marka, mağaza mevcut, hiç yabancılık, çekmek söz konusu değil
  8. Metrosu var, evimize de yakın durak, fakat, yürüyen merdiven ilavesine yeni başlamışlar, ondan henüz, bebek ve ben yalnız kullanamayacağız.
  9. İki tip taksi var, London taxi, siyah değil patlıcan moru, taksimetreli ve diğer taksiler, taksimetresiz, fiyatta pazarlığa bağlı
  10. Bu ülkede binalarda kat "0" veya kat "G", Zemin kat filan yok, direkt kat numarası 1 den başlıyor.
  11. Çay içmeyi çok seviyorlar, hem de bol şekerli, hatta içine reçel koyuyorlarmış. Eve yardıma gelen abla çayına reçel koyduğunda, "yazık" dedim "eve şeker almayı unuttuk, kadıncağız bak reçelle tatlandırmaya çalışıyor":))), yok öyle değilmiş, bunlar normalde de reçel koyarmış
  12. Meşhur reçelleri ak kiraz reçeli, yine eve gelen ablanın kendi yaptığından tatmak nasip oldu, beğendim
Birde yeni öğrendiğim kelimeler var, merak da ediyorum açıkcası, öğrenmeye çalışıyorum.

Terevez : Sebze
Kök : Havuç
Uşaq : Çocuk
Kişi : Erkek
Kişi salonu :  Erkek Berber Salonu
Maşini saklamak (Machine) : Arabayı park etmek
Külek : Rüzgar
Pul : Para
Paltar yuyan : çamaşır makinesi
Kab yuyan : Bulaşık makinesi
zeng etmek : telefonu çaldırmak

benim için şehir orjinalliğini kaybedene kadar ve küçük prensesten fırsat buldukça yazmaya devam edeceğim :)